28 Aralık 2009 Pazartesi

tutku

Saatlerdir “TUTKU”yu tanımlamaya uğraşıyorum. Benim için çok önemli olan bir hissin tanımlamasının bu kadar zor olabileceğini hiç tahmin etmezdim.
Tutku deyince bir anda aklıma şu sözcükler düşüyor:

Hırs... Heyecan... Bağımlılık... Uğrunda vazgeçmek... Ego... Kalp atışı... Aşk... Zaaf... Öfke... Şiddet... Motivasyon... Feda...

Bunların hiçbiri Tutku ile eş anlamlı değil, ama epeyce yakınından geçiyor. Tutku her ne ise, insanı “en insan” yapan hislerden biri, bu his bir sevgiliye, bir eşyaya, motorsiklet kullanmaya, bir işe ya da bir ideale ilişkin olabilir...

Tutku, İngilizce ifadesiyle “passion”, latince ”Patio” sözcüğünden türeyip “Acı çekmek” anlamına gelir. Hatta aynı kökten “patient” ve “patoloji” sözcükleri türemiştir ki, tutkunun pek de sağlıklı bir şey olmadığı düşüncesine kapılmamız olasıdır. Üstelik, İsa’nın çarmıha gerilişi ile ölümü arasında geçirdiği acıları “tutku-passion” olarak adlandırır İncil...

Peki tutku iyi bir şey midir, yoksa kötü mü ? “Ehlileştiremediğin tutkudan kaçacaksın” demiş Descartes. Tutku yaşama bir anlam, bir amaç ve heyecan katar, ama eğer tutkuyu kontrol edemez hale geldiysen ve tutkun seni kontrol ediyorsa, işte o zaman esaretlerin en kötüsüne mahkum oldun demektir... Tutku insanın hayatla dansıdır, en güzel figürlerini sadece kontrolü kaybetmediğin zaman yapman mümkündür.

Tam birkaç paragraftır uğraşıyorum hala tatminkar biçimde anlatamadım şu “tutku”yu... Bir de şöyle deneyeyim:

“Tutku huzurun düşmanıdır...”

“Sabah yataktan heyecanla kalkmak için motive eden şeydir...”

“insanı, insanlıktan uzaklaştıran kavramdır;Tanrı’ya da yaklaştırır, hayvana da.”

“Her duyguya katmerli bir anlam katar tutku. yaşamı zenginleştirir. Ateşleyicidir. Ateşlidir.”


Galiba yaklaşıyorum... Sanırım buldum...

...

...

...


“Yokluğu yokluğum olan duygudur, tutku...”

yomi kastro

21 Aralık 2009 Pazartesi

Samimiyet


Sayın Editörümüzün verdiği görev doğrultusunda bu haftaki kavramı seçmek ve konu ile ilgili ilk yazıyı yazmak bana düşüyor.
Bu hafta benim seçimim samimiyet. Sadece iki kişi arasında yakın arkadaşlar ile veya ailede değil herkes ile ve kendi kendimize samimiyet.
Çoğu zaman samimiyetimiz bir sınav ile karşı karşıya değildir. Ne de olsa her birimiz kendimizi olduğumuz gibi görür ve öyle davrandığımızı düşünürüz. Birçok sefer bu doğrudur da. Ancak bazı durumlar olur, bir söz veya davranış dilimizin ucuna kadar gelir ancak söylemek veya yapmak bir sebepten mümkün olmaz.
Samimiyeti asıl sınayan durum ise kendi kendimize samimi olmaktır. Öyle durumlar olur ki biz kendimizi duymaktan aciz oluruz. Yoğun tempoda bir bakmışız içimizde neler olduğunu dinleyecek vakit bulamamışız.
Böyle zamanlarda arkadaşlar, aile veya bir aile dostu bir an sizi durdurur ve kendinizi dinlemenizi öğütler. Kendi içinizde bir yolculuğa çıkarsınız. Kendinizi inandırdığınız doğruları sorgular ve hayat ile ilgili verdiğiniz cevapları yeniden değerlendirirsiniz.
Süreç içinde size ait olmayan bazı parçaları eler; daha derinlerde gizlenmiş, tozlanmış, unutulmuş, bazı parçalarınıza sahip çıkarsınız. Yıllar yılı; “Toplum ne der?”, “Nasıl bir insan böyle düşünür”, “Bu bana yakışır mı?” gibi sorgu ve baskılar ile ehlileştirdiğimize inandığımız bazı yönlerimiz, “köşelerimiz” gün gelir bizim en samimi “genuine” karakterimizi şekillendirir.
İşte bu haftayı böyle bir yolculuk için ayırmayı öneriyorum. Vitrine koyduklarımızın neler olduğunu neleri depoya kaldırdığımızı ve bekli de deponun dip köşelerinde kalmış o çok özel parçamızın vitrinde nasıl parıldadığını keşfetmeye davet ediyorum sizi…
Sevgilerimle,
Dani

14 Aralık 2009 Pazartesi

BİTİŞLER/ BAŞLANGIÇLAR

Bu hafta benim için BİTİŞ teması ile BAŞLADI.

Anaokulunda 4 aydır çalıştığım görevim sona erdi. Bu bitiş beni biraz hüzünlendirdi. Hayatımda rutin haline gelmiş olan bazı şeyler artık değişecek. Yeni bir düzen kurmaya başlayacağım.

Ama bir yandan da içimde bir heyecan var. Hayatımda yeni bir şeye yer açıldı. Belki de anaokulundan boşalan saatlerimi doldurmak için daha farklı bir iş imkanı çıkacak karşıma. Her bitiş aslında yeni bir başlangıca yer hazırlamaz mı?? Belki de bitişten çok NASIL bitirdiğimiz önemlidir. Nasıl vedalaştığımız, hayatımızda nasıl bir anlam taşıdığı...
Bazı bitişler yapman gerekeni yaptığını bilmenin iç rahatlığıyla kolay olur. Bazıları ise daha olumsuz duygularla olur. İlişkilerde de benzer bir durum yaşanabilir. Bir ilişki biter, yeni bir ilişkiye yer açar. Bazen ilişki hüzünle biter, bazen de "Oh bee bitti işte" dedirtir. Yaşanan her ilişki bize öğretir. Dersler çıkartırız.

Bence hatırlamak gereken şu: Her yeni başlangıç bitenin yerini doldurur. Biten artık geçmişte kalandır. Ve bugün şimdi burada yaşadığımız ise yeni bir başlangıçtır. Başlangıçlar umut doludur. Heyecanlıdır, bilinmeyendir.Bazı başlangıçlar bembeyaz bir sayfaya başlar, bitenden geri kalanı üzerinde taşımak istemez. Kimileri ise yeni başlangıcını bitenlerin hazırladığı zeminin üzerine inşa eder.

Sizin bitişiniz/başlangıcınızın hikayesi nedir?

7 Aralık 2009 Pazartesi

KEŞFETMEK


Altı hafta boyunca bizi biz yapan, diğer bireylerden farklılaştıran özelliklerimize değindik;

Tevekkül ettik, KATlanma eğilimimizi arttırdık, daha fazla motive olduk ya da olamadık;
Aykırı olmak için aykırı olduk veya aykırı olmamak için kendimiz olmadık,
Hayatımızda tutarlılık ararken, organizmanın kendi içinde tutarlı olduğunu keşfettik,

Son olarak, bir haftamızı anı yaşayarak geçirdik,
Kendimizi sorgulamak, geliştirmek için birbirimizden daha da farklılaştık

Bu hafta hayatı bir başka bakış açısından ele alalım. Hatta ilk başladığı andan itibaren…

Adem ile Havva’nın hikayesini bilmeyen yoktur sanırım. Bir an için insanların maymun soyundan geldiği teorisinin geçerli olmadığını varsayarsak, bu hikaye doğrultusunda hepimizin ortak kökten geldiğini söyleyebiliriz. Ortak bir kökden geliyor olmamız, her birimizde bir bütünün farklı parçaları olduğu anlamına gelebilir.

Daha basit anlatmak gerekirse;
Meyveli bir pastayı bölerek servis ettiğimizde, kesilen her dilimin şekli, boyu, tadı farklı olacaktır. Ancak her dilim, özünde meyveli pastanın ortak özelliklerinin bazılarına sahip olacaktır. Biz insanlar da, Adem veya Havva’nın bir parçasına sahip olmuyor muyuz?

İşte bu hafta herkesi Adem ve Havva’dan gelen ortak özelliklerimizi keşfetmeye çağırıyorum. Konuya ister felsefi açıdan yaklaşın, isterseniz bu hafta keşfedeceğiniz sevdiklerinizle ortak yanlarınızı paylaşın, blog sizin…

Palabras

1 Aralık 2009 Salı

"Anı Yaşamak" - (Anın Keyfine Varmak)



İlk düşündüğümüzde her yerde sürekli konuşulan, tavsiye edilen bir konu. Hatta bir süre sonra biraz banal bir öğüt gibi geliyor belki de. Aslında düşündüğümüzde "Anı yaşamak" bir yaşam mottosu olmalı.



Hep söylüyoruz anı yaşamak önemli, anın tadını çıkarmak lazım diye de, kaçımız gerçekten uyguluyoruz ? Bir bakalım, kaçımız şu toplantı bitsin rahatlayacağım, şu hafta bir bitsin, şu tatil bir gelsin diye durmadan zamanı kovalıyoruz? Kaçımız tatilde bile bir bakıyoruz ki, tatil bitişinde bizleri bekleyen dağ yığınını nasıl halledeceğimizi planlıyoruz?



İkisi birbirinden farklı gözükse de özünde her iki soruda da anı yaşayamamak var. Zor işleri, toplantıları, raporları kafamızda büyütüp (belki de bir süre erteleyip) olan işi daha da büyütüyor olabiliriz. Zamanı adeta kovalıyoruz; tez bitsin rahatlayacağım, şu işi tamamlayayım rahatlayacağım, bu eğitim bitsin bir oh çekeceğim diye. Sonrasında çıktığımız tatiller için aşırı heves ederiz ki tatilde olan ufacık bir aksama- tüm hayallerin yıkılmasına neden olur. Zamanı kovalarken yorgunluk ve tükenmişlik hislerini beraberinde getirir.


Eğer bu yazılanlar size bir yerden tanıdık geliyorsa, o zaman düşünün anın keyfini nasıl çıkarabilirsiniz?



HAYATI BASİT YAŞAYABİLMEK ASLINDA BÜYÜK BİR LÜKS. (Bu da belki bir başka haftanın konusu olabilir).



Sevgiler,
Acemi Kalem

23 Kasım 2009 Pazartesi

tutarlılık


her zaman olduğu gibi çıkış noktamız hayallerimizdir. her birimiz hayatımızda pek çeşitli projeler içerisindeyiz. gerek özel hayatımızda gerekse de iş hayatımızda kendimizi ileriye götürmek için motive olduğumuz ve aldığımız kararlar vardır. başladığımız noktadan hedeflediğimiz noktaya varmamız kişisel gelişimimiz açısından da önemlidir.

bu tip yolculuklar içinde çok başka süreçler barındırabilir. örneğin bir aile kurmak veya bir iş kurmak için çeşitli ortaklıklar kurarız. ya da tek başımıza yürüdüğümüz yollar da vardır. bu yollarda ne kadar ilerleyeceğimiz çevresel faktörler tarafından yolun koşulları değişebilse
bile netice itibariyle bize bağlıdır.

eskiden beri hep büyüklerimizden duyarız : "başlamak yolun yarısıdır"
bu hepimizin doğruluğunu takdir ettiği bir yaklaşımdır. ancak bir gerçek daha varki , yolun sadece yarısını veya %90ını katetmek bize belli şeyler katsa bile aslında sonuna kadar gelmediğimiz sürece güzel bir deneyim olmasına rağmen kişisel bir başarısızlıktır.
yani yolun ikinci yarısı çoğu zaman sandığımızdan daha engebeli ve zordur.

üstelik çoğu zaman yolculuğun en zor kısmı tam da sonuna geldiğimizi zannettiğimizde başlar.
hayatta olmak istediğimiz yere doğru olan yolculuğun kısa ve kolay olması veya kendimize ufukların ötesinde hedefler koymuş olmamız önemli değildir. önemli olan sürdürülebilir bir biçimde olmak istediğimiz yerde ve olmak istediğimiz kişi olabilmemizdir.

bu nedenle geçtiğimiz haftalarda kişisel gelişimimiz için çıkmaya motive olduğumuz ve bu süreç sırasında gerektiğince aykırı olmaya niyetlendiğimiz gezintilerimizde, hızlı olmasa bile sürekli olarak ilerlemenin ve istediğimiz yere varsak bile durmamamın önemini hatırlayalım diyorum:)

15 Kasım 2009 Pazar

Aykırı-lık



















Aykırı;

Alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir:
"Gene de anlamın ne olduğunu çepeçevre bilmiyoruz dersem gerçeğe aykırı bir şey demiş olmam."- N. Uygur.

Aykırılığın temelinde, doğru olan yatıyor besbelli.
Dogru olanı - asıl özümseyen, ta dibine inen adam da, aykırılığın merkezinde kamp kuruyor.

'Aykırılık', çepeçevre düşünme meselesi, sonra bu düsünceleri kişiliğinde ya da özünde eritme ve dışavurma meselesi.
Kaçımız 'aykırıyız' diye düşünmüşüzdür?
Kaçımız aykırılığın zaman zaman bize olan o derinden katkısını hissetmiş, kaçımız aykırı olmaktan koşa koşa uzaklaşmışızdır?
Aykırılık aynı zamanda, fikirsel anlamda ya da dış görünüş anlamında iki ayrı ucun birbirine sıkı sıkıya kenetlenmesi, hatta düğümlenmesi sonucu ortaya çıkan, bir dışavurum değilmidir?
Kenetlenirse, haz.
Dügümlenirse, gaz.

Bazen de kendimizle çatıştığımız, aykırı olana yönelmek isterken, düz ve sıradan olana uzanırız.
Bu da bir 'i against i' durumunu ortaya atar.
Bu durumda, her insan biraz kendine karsi bir durus sergiler donem donem, bunu paylastikca, üzerinden attikca bu karsı durus, 'aykırılık' şeklinde kendini gösterir.
Aykırı olmak, insan olmayı tetikler.

Bazıları bu tetiği çeker, bazıları ise tetiği unutup yola devam eder.

Fikir, asla ezilip büzülemez.
Gerçek ise, bu fikirlere yön veren duygularımızdır.

Tüm döngünün merkezkaçı duygularımız, tam döngünün merkezkaçı duygularımız...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Motivasyon


Bir işi bitirmenin yarısı başlamaktır derler. Gerçekten de ilk kıvılcımı çakıp tembel bedenlerimizi harekete geçirmek tahmin ettiğimizden daha zor. Gençlikteki fiziksel (ve mental) güç yaş ile azaldıkça, sözlerimizle daha çok çelişir hale geliyoruz, yapacaklarım listesini uzatıp yaptıklarım listesine terfi konusunda sınıfta kalıyoruz.


Burada devreye motivasyon giriyor, ulaşılacak hedef düşünülerek kendimize (veya etrafımıza) verdiğimiz moral bence motivasyon. Para kazanmaya işe gitmek için, gösterdiği karşılıksız sevginin uğruna erkenden köpek gezdirmek için, kiloları kaybetme hedefiyle spora gitmek için, etc...


Bu hafta motivasyonunuzu yüksek tutup ertelediğiniz işlere başlamanız dileğiyle...


2 Kasım 2009 Pazartesi

KATlanmak

İnsanların köylerde, kasabalarda yaşadığı zamanlarda; iki genç hayatlarını birlikte geçirmeye karar verdiklerinde gençlerin ailesi onlar için yeni bir ev inşaa ederler, içini döşerlermiş..

İşte EVlenmek kelimesinin ortaya çıkışı böyle...

Zaman değişti, artık herkesin büyük şehirlerde yaşadığı günümüzde, köy evlerinin yerini daireler, apartman katları aldı...

Gelenekler değişmedi, aileler halen bu uzun hayat yolculuğunda gençlere destek olmak için başlarını sokacakları yerleri hazırlıyorlar... Tabiki ev yapmak mümkün olmadığı için, 1 apartman katı alıp, gençlere hediye ediyorlar...

Bu durumda EVlenmek kelimesi de zamana uyum sağlayıp, KATlanmak oluyor....

26 Ekim 2009 Pazartesi

tevekkül






hayatın karşımıza çıkardığı değişimlere dair yapabileceğimiz iki şey vardır.direnip düzenimizi bozmamak için çabalarız veya teslim olup hayatımızı akışa bırakırız.hayatımızın altüst olmasından korkmamalıyız, çünkü belki de altı üstünden daha güzeldir.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sabır


Sabır; acıya, zorluğa, haksızlığa ve başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür.
Belki de değildir... Sen-tezin?