21 Aralık 2009 Pazartesi

Samimiyet


Sayın Editörümüzün verdiği görev doğrultusunda bu haftaki kavramı seçmek ve konu ile ilgili ilk yazıyı yazmak bana düşüyor.
Bu hafta benim seçimim samimiyet. Sadece iki kişi arasında yakın arkadaşlar ile veya ailede değil herkes ile ve kendi kendimize samimiyet.
Çoğu zaman samimiyetimiz bir sınav ile karşı karşıya değildir. Ne de olsa her birimiz kendimizi olduğumuz gibi görür ve öyle davrandığımızı düşünürüz. Birçok sefer bu doğrudur da. Ancak bazı durumlar olur, bir söz veya davranış dilimizin ucuna kadar gelir ancak söylemek veya yapmak bir sebepten mümkün olmaz.
Samimiyeti asıl sınayan durum ise kendi kendimize samimi olmaktır. Öyle durumlar olur ki biz kendimizi duymaktan aciz oluruz. Yoğun tempoda bir bakmışız içimizde neler olduğunu dinleyecek vakit bulamamışız.
Böyle zamanlarda arkadaşlar, aile veya bir aile dostu bir an sizi durdurur ve kendinizi dinlemenizi öğütler. Kendi içinizde bir yolculuğa çıkarsınız. Kendinizi inandırdığınız doğruları sorgular ve hayat ile ilgili verdiğiniz cevapları yeniden değerlendirirsiniz.
Süreç içinde size ait olmayan bazı parçaları eler; daha derinlerde gizlenmiş, tozlanmış, unutulmuş, bazı parçalarınıza sahip çıkarsınız. Yıllar yılı; “Toplum ne der?”, “Nasıl bir insan böyle düşünür”, “Bu bana yakışır mı?” gibi sorgu ve baskılar ile ehlileştirdiğimize inandığımız bazı yönlerimiz, “köşelerimiz” gün gelir bizim en samimi “genuine” karakterimizi şekillendirir.
İşte bu haftayı böyle bir yolculuk için ayırmayı öneriyorum. Vitrine koyduklarımızın neler olduğunu neleri depoya kaldırdığımızı ve bekli de deponun dip köşelerinde kalmış o çok özel parçamızın vitrinde nasıl parıldadığını keşfetmeye davet ediyorum sizi…
Sevgilerimle,
Dani