12 Mart 2010 Cuma

'Giremezsiniz, o iş olmaz' diyenlere ithafen!



Bu hafta sonu blog mantığı içinde küçük bir değisiklik yaparak, bir aktivite planı paylasmak ve destek, düsünce toplamak istiyorum. Red bull flug tag a girdik,

Desteklerinizi, fikirlerinizi hatta, fikri yaymanızı bekliyoruzzz.

REDBULL FLUGTAG 2010

Katılım ekibi:

Sabih Rozales: Satın alma ve operasyon
Sani Levi: Tasarım gelistirme ve ARGE
Berry De Taranto: Malzeme teknolojileri
Yomi Kastro: Güç kaynağı.

YUMURTAMI REDBULL'DAN, REDBULL MU YUMURTADAN?

iste projemiz. 8 m kanat acıklığı, altta bir tekerlek aksamı, ve yumurtanın içinde ucacak kisi,
sahne şovumuz da, birimiz omlet, birimiz sahanda yumurta, birimiz de rafadan yumurta yapacak elde tavalarla!

1 Şubat 2010 Pazartesi

Pozitif düşün / mucizevi ol.



Bu hafta, pozitif düsüncenin - gerçekliğe- mucizevi katkısını eğlenceli bir ornekle anlatacagim size!
Bence bu hafta, şartlar ne olursa olsun, çıkmaz sokağın ta dibinde de olsak, pozitif bakalım hayata, insana, olaya, sağa sola.

7 ayrı birey düsünün. Bunların hepsi erkek olsun. Hepsi aynı yaş grupları arasında, aynı zevklere sahip, iyi anlasan insanlar olsunlar. Hepsi kendi hayatlarında iniş çıkışları olan, mesleklerinde belirli başarıyı yakalamış, kendini açıkça ifade eden özgün bireyler olsunlar..
Çağın hastalığı Playstation oynasınlar bir hanede. Ama bu oğlanlar, bilgiye önem veren insanlar olsunlar. Bilgi yarısması oynasınlar oyun istasyonunda. Bilgilerini ölçsünler, birbirlerinin önüne gecmeye çalıssınlar, çağın populer birikimlerini kullanarak.
Hatta kaybedene pasta atsınlar.

Sonra, birden dış dünyayı tanımaya, hane dışına çıkmaya karar versinler. Ne olursa olsun kollektif yaşamdan kopamayan bu gençler, birlikte hareket etmeye karar verip 7 kisilik bir araba bulmayı hedeflesinler.
Şöyle bir düsüneyim, ne olabilir mesela, 7 kisilik araba.. Voyager belki. Siz hayal edin.
Bu arabaya binip, dış dünyaya açsınlar kendilerini.. Ama çok gerginler, çok sessizler. Açılmaları, rahatlamaları lazım.
Biraz alkol mu alsalar, bence alsınlar.

Alırlar.

O noktadan sonra, biraz kendilerini kaybederek, biraz eglenerek, hedefledikleri yere varmadan, gece vakti, ara ara mola verip, kendileri dışındaki insanları umursamadan, sokakta bağırsınlar, çağırsınlar. Eglensinler. 7'liyi bozmadan eğlensinler.
Hatta aralarından biri öyle duyarlı çıksın ki, sokağın ortasında çılgınca eğlenirken, onlarca bağrısma, araba, korna, ortam sesi içinden bir 'çıt' ya da 'tak' sesini ayıklasın. Ama kendinde saklasın. Kimseyle paylasmasın. Hemen beyninde geri planlarda bir yerlerde rafa kaldırsın bu sesi.

7 li ortamdan ayrılıp, hedefledikleri yere doğru yolculugu cıksınlar. Arabada sarkılar söylensin, camlara vurulsun.
Asıl noktaya ulasıldığında arabadan inilsin, ve yürünsün. önlü arkalı. ama yine 7'li.

Fakat, içlerinden birisi, bir anda bağırmaya başlasın, nerdeee! nerdeee! diye.
Belli ki bisey kaybedilmis.
Kaybedilen seyin ne oldugunu ve ne kadar önemli olduğunu siz tahmin edin. 7 linin herhangi birinin dış dünyayla iletisimini sağlayan şey: cep telefonu.
Bağırış çağırış, panik, üzüntü, negatif düsünce, ter, endişe..

Kalan altılıya bir tek yol bıraksın: Pozitif düsünce,

Hatta kalan altılıdan biri o an beyninin arkasına ulassın, o raftan o sesi çeksin alsın:

"Ben bir ses duydum" !

Tüm 7 li tek yumak olsun, tek yumruk, pozitif düsünce ve iyiligi amaç belirleyip koyulsunlar yola. Bağıra çağıra sarkılar söyleye gitsinler zıpladıkları yere.
Pozitif düsünce tek yandasları olsun.
Birinin derdi, diğerlerinin amacı olsun. Yalnızca cesurlar kazansın.

arabadan atlasınlar, dağılsınlar sağa sola, bağırmaya.
ve elleriyle koydukları gibi, yarım saat once bıraktıkları noktada bulsunlar kaybettiklerini.
En büyük dostları sayesinde,

inanılmazı basarsınlar, hedeflerine inansınlar,
Pozitif düsünelim.

Bırakın olsun.

Herkeslere iyi haftalar.





* Not: Okuduklarınız gerçek bir olaydan alıntıdır.

27 Ocak 2010 Çarşamba

kar vesilesiyle işlerin aksaması! askaklıklar.


kar tatilinde işe gidemezsiniz, okula gidemezsiniz ya.
sen-tezin editörleri de yazı ayarlayamadılar yoğun kar yağışından dolayı.
artık bu masalı da yerseniz:))

bari bu hafta konumuz aksaklıklar olsun
canı isteyen bize yaşadığı aksaklıları anlatsın:)

derin saygılarımızla,
sen-tez yönetimi

18 Ocak 2010 Pazartesi

duyarlılık

her hafta bir kavramı yazıyoruz sen-tez de.ve tabi hayatımıza da yansıtmaya çalışıyoruz. bu hafta kavram duyarlılık.

insan diğer canlılar gibi etrafında olan olaylardan duyuları vasıtasıyla haberdar olur. kendi karakterinin yarattığı filtreden geçirdikten sonra aldığı etkiye bir tepki verir. bazande tepkisiz kalırız ki, aslında o da bir tepkidir.

mesela bir arkadaşımız evlenme kararını açıklar, atlar yanına gideriz tebrik etmeye veya bir tanıdığımızın bir yakını rahatsızdır ziyaretlerine gideriz, gidemiyorsak bir çiçek yollarız. vsvs.

ancak hayatın akışında hepimizin filtreleri zamanla tıkanabilir. yakınımızdaki insanların iyi veya kötü olayları için duyarlı olabilirken; dünyanın taa öbür tarafındaki insanların başına gelen felaketleri dinleyip, "yazık, vah vah" deyip devam edebiliriz.
bu aslında hiçbirimizin kabahati değil, doğamız gereği koşullara adapte olan ve mümkün mertebe üzgün değil mutlu olmaya çalışan varlıklarız. ancak duygularımıza hükmedebilecek bir aklımız da var.

mesela, günlerdir gazeteler haitinin durumunu yazıyor. ancak biz benzer bir felaketi sadece 10 sene evvel yaşamış olmamıza rağmen, ben etrafımda kendim de dahil pek o kadar etkilenme görmüyorum. oysa sıkıntılar çeken insanlara kendi haddimize göre bir yardım eli uzatabiliriz.

bu hafta bence kavramı sadece yazıp yorum atmakla kalmayalım ve harekete geçelim. hiç tanımadığımız, bizden binlerce kilometre uzakta olan, insanların acısını; dinlemek dışında bir hareket yapabilir miyiz? ordaki insanların şu anda herşeye ihtiyacı var ama bizim gibi bireylerin onlara organize bir biçimde ve ihtiyaçlarına göre yemek veya battaniye gibi şeyler göndermesi biraz güç. ancak yapamayacaklarımızı boşverip yapabileceklerimize bakabiliriz.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Deneyim-Tecrübe

Deneyim ve tecrübe her ne kadar aynı anlam gibi gözükse de, bir öncekinin olmadan diğerinin de gelişemeyeceğini anlatır bize. Deneyim daha kendiliğinden oluşan bir süreç. Deneyim bize kendisi geliyor. Günlük hayatın akışı içerisinde kendisi buluyor bizi. Aslında hazırda bekleyip onu anlamdırmamızı bekliyor. Fakat idrak etmek sürekli yaptığımız bir davranış değildir. Onun farkına vardığımız, algıladığımız, bilinçli bir şekilde günlük hayatımızın pratikleri içerisine soktuğumuz zaman deneyimimizi tecrübe etmiş oluyoruz. Deneyimlerimizi anlamlandırdıktan sonra eyleme geçiş sürecimiz esasında tecrübelerimizin çabalarıdır.

Haftalardır bir kelimeyi deşip, bir sürü anlam ve duygu çıkarıyoruz. Daha önceki yaşadıklarımıza benzetip, eskimiş raflardan duygu ve düşüncelerimizi çekip çıkarıp onu yeniden yaşamayı ve günlük pratiklerimizin içine sokmaya çalışıyoruz. Aslında yukarıda demek istediğim tam da bu noktada kendini gösteriyor. Keşfettik, sabrettik, KATlandık; tutkumuzu, samimiyetimizi tarttık, yeniden anlamlandırdık. Yeniden; çünkü bizde var olanı bilinçli bir şekilde ortaya koymaya çabaladık. Tecrübe ederek kendimizi sınadık.

Deneyim- tecrübe ikilisinin arasına geçiş olarak çaktırmadan bir de farkındalık kelimesini de ekleyerek bu bütünü her günümüzle birleştirmeye çalışıp, aynı burada yaptığımız gibi birbirimizle paylaşıp hayatı daha anlamlandırmaya çalışmalıyız.

Sevgiler
Selen Rozales

5 Ocak 2010 Salı

2010

Happy New Year!

Be your own Hero or find one for yourself!



Palabras

28 Aralık 2009 Pazartesi

tutku

Saatlerdir “TUTKU”yu tanımlamaya uğraşıyorum. Benim için çok önemli olan bir hissin tanımlamasının bu kadar zor olabileceğini hiç tahmin etmezdim.
Tutku deyince bir anda aklıma şu sözcükler düşüyor:

Hırs... Heyecan... Bağımlılık... Uğrunda vazgeçmek... Ego... Kalp atışı... Aşk... Zaaf... Öfke... Şiddet... Motivasyon... Feda...

Bunların hiçbiri Tutku ile eş anlamlı değil, ama epeyce yakınından geçiyor. Tutku her ne ise, insanı “en insan” yapan hislerden biri, bu his bir sevgiliye, bir eşyaya, motorsiklet kullanmaya, bir işe ya da bir ideale ilişkin olabilir...

Tutku, İngilizce ifadesiyle “passion”, latince ”Patio” sözcüğünden türeyip “Acı çekmek” anlamına gelir. Hatta aynı kökten “patient” ve “patoloji” sözcükleri türemiştir ki, tutkunun pek de sağlıklı bir şey olmadığı düşüncesine kapılmamız olasıdır. Üstelik, İsa’nın çarmıha gerilişi ile ölümü arasında geçirdiği acıları “tutku-passion” olarak adlandırır İncil...

Peki tutku iyi bir şey midir, yoksa kötü mü ? “Ehlileştiremediğin tutkudan kaçacaksın” demiş Descartes. Tutku yaşama bir anlam, bir amaç ve heyecan katar, ama eğer tutkuyu kontrol edemez hale geldiysen ve tutkun seni kontrol ediyorsa, işte o zaman esaretlerin en kötüsüne mahkum oldun demektir... Tutku insanın hayatla dansıdır, en güzel figürlerini sadece kontrolü kaybetmediğin zaman yapman mümkündür.

Tam birkaç paragraftır uğraşıyorum hala tatminkar biçimde anlatamadım şu “tutku”yu... Bir de şöyle deneyeyim:

“Tutku huzurun düşmanıdır...”

“Sabah yataktan heyecanla kalkmak için motive eden şeydir...”

“insanı, insanlıktan uzaklaştıran kavramdır;Tanrı’ya da yaklaştırır, hayvana da.”

“Her duyguya katmerli bir anlam katar tutku. yaşamı zenginleştirir. Ateşleyicidir. Ateşlidir.”


Galiba yaklaşıyorum... Sanırım buldum...

...

...

...


“Yokluğu yokluğum olan duygudur, tutku...”

yomi kastro